Miranda Şatosu olarak da bilinen Château Miranda veya Gürültülü Şato, Namur bölgesinde yer alan özel bir mülkiyet. 12. yüzyılın sonlarında aristokrat Liedekerke-Beaufort ailesinin yazlık evi olarak kullanıldı. 1866 ve 1907 yılları arasında inşa edilen bu Belçika’daki neo-gotik mimarinin örneklerinden biri.
Celles Köyü yakınlarındaki ormanların ortasında yer alan bu huzur dolu yere Belçika turunuzda mutlaka uğramalısınız. Burası özel mülk olduğu için ziyaretçiler ön kapıdan girmesi gerekiyor ve bu nedenle ormana doğru kısa bir yürüyüş yapılması lazım. Modern çağ kaşifleri, fotoğrafçılıkla uğraşanlar ve mimari eserlere ilgi duyanlar, heyecan arayan maceraperest turistler, ritüeller uygulamayı seçenler, kısacası herkesin ilgisini çekiyor.
Açıkça görülen yıkım durumuna rağmen, Gürültülü Şato’yu daha görür görmez tüyleriniz ürperecek. Çökmekte olan eski duvarlarında ve 500’den fazla kırık pencerelerinde evin tarihi geçmişini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Birçok kule ve konik çatıları ile masalsı bir büyüye dönüşen şatoyla ilgili ilginç efsaneler de duymanız mümkün.
İngiliz mimar Edward Milner, çalışmalarını tamamlamadan önce öldü, daha sonra Fransız mimar Pelchner onun yerini aldı. Mülkiyeti büyük ölçüde genişletti ve binanın ana cephesine görkemli bir saat kulesi inşa etti. Çevresindeki güzel peyzajlı bahçeler, Bulge Savaşı sırasında Alman birlikleri tarafından işgal edildiği II. Dünya Savaşı yıllarına kadar kullanan Liedekerke-Beaufort ailesinin ev sahipliği yaptığı yaz partileri için kullanıldı.
1950’lerde, Belçika Ulusal Demiryolu Şirketi, Gürültülü Şato’yu devraldı ve bir kısmını çocuklar için yaz kampı alanına dönüştürdü. Zemin katta birçok soyunma odasının, banyoların ve eğitim odalarının kalıntıları hâlâ korunuyor. Belçika, Fransa ve İtalya’dan gelen 200 kadar çocuk buradaki kampa katıldı. Büyük mutfakta sağlıklı yemekler servis edildi ve şatonun arkasındaki yuvarlak çeşme yüzme havuzuna dönüştürüldü. Yaz kampı projesi, giderek artan bakım masrafları nedeniyle 1980 yıllarında sona erdi.
Şatoyu bir otele dönüştürme çabaları da başarısızla sonuçlandıktan sonra, 1991’de tamamen terk edildi. Güzelliği ile hala ormanda sessiz adımlarla onu görmeye gelenleri etkiliyor, başını bekleyen muhafızların of puflarına katlanıyor, dahası burayı ziyaret eden herkese de not bırakıyor: “Lütfen şatoya ve ormana saygı gösterin”. Şatonun dış duvarları ayakta duruyor ve hala sapasağlam. Bodrum katı ve yapının temelleri çürümeye başladı. 1995 senesindeki yangın sonucu en üst katın çoğu yok oldu. Lüks mavi mermer şömineler ve parke zeminler daha sonra soyulmuş ve komşu bir çiftlikte kullanılmak üzere ailesi tarafından satılmış ve İtalya’daki başka bir kale üzerine nakledilmiş. Sonra, 2006’da şiddetli bir fırtına çatının bir başka bölümünü çökertti. Halen açık gökyüzünde tavan lambaları duruyor, yağmur yağıyor ve ağaçlar kale kalıntılarıyla adeta bütünleşip, zamanda yolculuğa çıkarıyor.
Her adımınızı dikkatli atmanız gereken bu yapının sonuna kadar gitmek de epey tehlikeli. Ama nihayet en sona ulaştığınızda, Ardennes tepelerinde saat kulesinden nefes kesen bir manzara ve onun arkasında duran Vêves Kalesi’ni görüyorsunuz.
Liedekerke-Beaufort ailesi, birçok ziyaretçisinin güvenliği için artan bir risk taşıdığı iddiasıyla 2013 yılında yıkılma için başvuruda bulundu. Bu duruma tepki gösteren ve mirasların bu şekilde yok olmasını istemeyenlerin yazdığı dilekçeler, yerel yönetimin yıkımı önlemeye ve çözüm bulmaya çalışmasını sağladı. Orijinal cephelerin korunarak restorasyon çalışmalarına başlanacağı haberleri çıktı.
Toplam masrafın 20 ila 25 Milyon avro arasında olduğu tahmin ediliyor. Bir yarı Belçikalı yarı Lüksemburglu grup, şatoyu bir otel – restoran haline getirmek için 4.000.000 avro tutarında bir teklifte bulundu. İkinci bir grup başka bir projeye 10 ila 15 milyon avro yatırım yapmayı önerirdi.
Peki ya bu peri masalının sonu nasıl bitecek? En iyisi siz yıkılma ihtimaline karşı elinizi çabuk tutun ve Belçika geziniz için harekete geçin!
Dünyanın enleri için Enler kategorimizi ziyaret edebilirsiniz.