Van’a ilk seyahatimi 2014 yılı bahar aylarında yapmış doğanın uyanışının görsel şöleni olsun, yöre insanın misafirperverliği ve saygısı olsun Van turu bende büyük hayranlık uyandırmıştı. Bu kez sonbaharda küçük bir grup olarak geldiğimiz şehirde coğrafyanın sunduğu cömertlik karşısında nutkumuz tutuldu. Yine bir dolu güzel anı koyup döndük heybelerimize.
Van denilince ilk olarak buralıların deniz dediği Van Gölü’nden bahsetmek gerekiyor. Dünyanın sodalı en büyük, ülkemizin ise en büyük gölüdür. Sodalı göllerin ortak özelliği olan turkuaz rengindeki bu gölde feribotla Tatvan’a ulaşım sağlanıyor. Gölün üzerinde efsanelere konu olmuş Akdamar ya da Ah Tamara Adası bulunuyor ve içinde tıpkı Kars’ın Ani Antik Kenti’nde bulunan kiliselerin bir benzeri olan Ortaçağ Ermeni Kilisesi vardır. Gevaş ilçesinden buraya kalkan motorlarla yarım saat gibi bir sürede ulaşıp, müzekart ile kiliseye giriş yapabiliyorsunuz.
Biz adadan dönüşte Gürpınar ilçesinde bulunan Çavuştepe Kalesi’ne giderek yeryüzünde yaşayan ve dilini bilen son yedi Urartulu’dan biriyle tanışıyoruz. Yıllarca kalenin bekçiliğini yapan ve buradan emekli olan 80 yaşındaki Mehmet Amca artık ziyarete kapanan kalenin gönüllü bekçiliğini yapıyor tam on beş yıldır. Ve yaptığı taş işlemeciliği ile harçlığını çıkarıp vaktini değerlendiriyor. Güzel ülkemin güzel insanlarına bir örnek olan amcamıza veda edip yol boyunca gördüğümüz sonbaharın tüm renklerinin karnavalı eşliğinde Van-Başkale yolu üzerindeki ‘güzel su’ anlamına gelen Hoşap Kalesi’ne gidiyoruz. Tüm ihtişamıyla yüzyıllara meydan okuyan bu kale gördüğüm birçok kaleden daha görkemli geliyor bana. İçerisinde mescid, zindan, fırın, sarnıç gibi yapıların kalıntılarının bulunduğu büyük bir kompleks Hoşap Kalesi.
Rotamızı merkeze çeviriyoruz ve Urartular’a başkentlik yapmış Tuşpa diye adlandırılan Van Kalesi’nin bulunduğu eski yerleşim yeri olan bölgeye geliyoruz. Kalenin bahçesinde örnek bir Van Evi tasarlanmış ve yöre halkının yaşamı hakkında fikir edinmek adına Van gezisi sırasında önce burayı görüyoruz. Kaleyi gezip yanımızda getirdiğimiz yemek artıklarını etraftaki sokak köpeklerine bölüştürdükten sonra, konuyu Van Büyükşehir Belediyesi’ne iletiyoruz ve köpeklerin beslenmesiyle ilgili olarak ertesi gün aldığımız geri dönüş bizi çok mutlu ediyor. Bunu da burada paylaşmak istedim.
Yine Tuşpa’da bulunan Van Müzesi’nde Urartular’dan kalan birçok tarihi eser sergilenmekte ve bölgenin farklı yerlerinde kazı çalışmaları devam etmektedir.
Van’a gelip de iki gözü iki ayrı renkli kedileri görmeden dönmek tabi ki olmaz. Van Kedi Evi’nde kedilerimizi görüp ödül mamalarla onları da kendimizi de mutlu ediyoruz.
Muradiye Şelalesi Van’a 90 km uzaklıkta, Karadeniz’de bulunan yüksek şelalelerin aksine yatay konumda görülmeye değer yerlerden biri.
Van’da gezilecek yerler listemizi tamamladıktan sonra yenilmesi gerekenlere geliyoruz ki; Bak Hele Bak Kahvaltı mekanında işletmenin sahibi Yusuf Bey’in esprileri ve küçük hediyeleriyle meşhur kahvaltımızı yapıyoruz. Anadolu Kaburga Sofrası’nda ayran aşı çorbası ve yörenin çıtır kuzularını afiyetle yiyoruz.
Hanedan Restoran’da sonradan gurme grubumuzla saç kavurma, ali nazik ve kebapları deneyimliyoruz kihepsi geçer not alıyor. Özellikle et ürünleri Van’da oldukça başarılı. Önceki gelişimde tadıp çok da keyif almadığım İnci Kefali’ni bu sefer es geçiyoruz. Oldukça kılçıklı zor yenen bir balık.
Peki Van’dan ne alınır derseniz; gümüş işlemeciliği, Urartu takıları pek revaçta. Ama benim tercihim öncelikle taze otlu peynir olmak üzere peynir çeşitleri, pestil, bal oluyor. Kahvaltısı meşhur olan şehirde kahvaltı ürünleri de oldukça kaliteli ve uygun fiyata bulunuyor.
Yazımın başında da belirttiğim gibi insanı çok candan Van’ın. Özellikle bize rehberlik eden Fatma Hanım başta olmak üzere her talebimize cevap olarak ‘başım gözün üstüne’ diyen Van insanını çok seviyoruz. Yine yeniden yeni seyahatlerde görüşmek dileğiyle, gezenti kalın…