“Biliyorum bir cennet yemişidir Küba Adası, Meksika Körfezi’nin sepetinde..” demiştir mavi gözlü dev şairimiz Nazım Hikmet 1961 yılında gerçekleştirdiği Küba seyahati sonrası.
1500’lü yılların başında İspanyollar adaya yerleşmeye başlayıp, bereketli toprakları keşfettikçe yerlileri ağır işlerde çalıştıramadıkları için Afrika’dan siyahi köleler getirir ve yerli halkın soyunu tüketene dek kılıçtan geçirirler. İşte bu zavallı yerli halkın dilinde Cuba; “Yaşamak için güzel bir yer” anlamına geliyor. Gerçekten de harikulade doğal güzelliklere ve verimli topraklara sahip Küba, her güzelin talihsizliği gibi keşfedildiği 1492 yılından itibaren hiç kendi haline bırakılmıyor.
Küba halkını, beyaz ırk olan İspanyol asıllılar, siyahi Afrikalılar ve de bunların birleşmesinden oluşan açık kahverengi melezler oluşturmaktadır.
Küba’da kominizm arayışı 1895 yılında Jose Marti’nin çıkarması ile başlıyor ve 42 yıllık kısacık yaşamını ülkesinin bağımsızlığına adayan lider bugün de milli kahraman olarak anılmaktadır. Önce İspanyollar, sonra Amerikalılar derken yüz yıldan uzun bir süre sömürülen Küba, Jose Marti’nin ilkelerini kendine örnek edinen Fidel Castro ve yanında Arjantinli Ernesto Che Guevara’nın birlikte gerçekleştirdiği 1959 devrimi ile Batista’nın Amerika destekli rejimine son veriyor.
Küba yıldan yıla haftadan haftaya değil günden güne hızla değişiyor. En yenisi 1959 model olan klasik arabaların yanı sıra Avrupalı, Çinli birçok model araç da trafikte artık. Cep telefonlarında Aralık 2018’den itibaren internet hizmeti var ve Kübalılar dünyada olan bitenin farkındalar. Lüksü biliyorlar ve ulaşmak için de ellerinden geleni yapıyorlar. Belki de bilmemek en büyük özgürlüktü!..
Küba’nın nüfusuna gelirsek… 11 milyon nüfusun yaklaşık 2.5 milyonu başkent Havana’da yaşıyor. Dil İspanyolca ama İngilizce konuşulma oranı özellikle turistik yerlerde oldukça yüksek. Küba’da yaygın olan iki din Hristiyanlık ve Afrika kökenli Santeria ama bana çok da inançlı gibi gelmediler özellikle yeni nesil. Genel bir paraya odaklılık var ve tabi ki turistler yürüyen ATM cihazları gibi görülüyor. Ülke güvenli, düşünün Tarlabaşıvari sokaklarda bile gece yarısı çekinmeden yürüyebiliyoruz. Halkın kullandığı para birimi Peso, turistler içi özel çıkarılan para ise CUC. 1 CUC yaklaşık 1 Euro. Dolar kuru oldukça düşük bozulduğu için Euro ile gitmekte yarar var. Atmlerden para çekmek ve kredi kartı kullanmak ise yüksek komisyon uygulandığı için mantıklı değil.
Havana– La Habana
Bugünün Havanası’na bakarak bu şehrin geçmişte nasıl da görkemli günler geçirdiğini tahmin etmek zor değil. Devlet tarafından yapıldığı için olsa gerek çok yavaş ilerlese de Küba turu sırasında birçok binanın restorasyon halinde olduğunu gözlemliyoruz. Sahilde liman yakınında büyük bir binanın restorasyon işini Türk bir inşaat firması almış ama dışarıdan işçi çalıştırmanın yasak olduğu düşünülürse Akdeniz ruhlu Kübalılar’ın hızıyla o bina kaç yılda yenilenir Allah bilir.
Şehirde genel olarak hayat yavaş akıyor, Kübalılar’ın hiçbir şey için aceleleri yokmuş gibi geldi bana. İnsanlar mutlu ve eğlenceli mi yoksa tek gelir kaynakları turistler için -mış gibi mi yapıyorlar orası tartışılır.
Havana’da nereleri gördük:
- La Habana Vieja (Eski Şehir)
- Centro Habana (Gerçek Kübalıların yaşadığı sokaklar)
- Malecon (Sahil şeridi)
- El Capitolio (Washington Dc’de ki Beyaz Saray’ın aynısı hatta daha uzunu olduğu iddia ediliyor)
- Castello Del Morro (El Morro Kalesi)
- Klasik Arabalarla şehir turu (Saati 40-50 Euro)
- Hotel Nasional (Eski Hilton) bahçesinde mutlaka bir pinacolada için.
- Ambus Mundos Otel (Terasında akşamüstü içkisi)
- La Floridita Bar (Hemingway’in köşesi de var)
- Plaza de la Revolucion (1 Mayıs bayramlarının kutlandığı Devrim Meydanı)
- Museo de la Revolucion (Devrim Müzesi)
- Colon Cemetary (Mimari ve tarihselliği ile önemli bir mezarlık)
- Old Havana Meydanları: Plaza de San Francisco, Plaza Vieja, Plaza de Armas, Plaza de Catedral
- Cafe Taberna (Buena Vista Social Club – Bin yaşında olsalar da izlenilir)
Fusterlandia; Jose Fuster adlı Küba’ının evini ünlü İspanyol mimar Gaudi’nin eserlerinden etkilenerek mozaikle kaplaması ve mahallesinde bir akım oluşturarak Barcelona’daki Park Güell’i anımsatan eserler meydana getirmesiyle popüler olan semt de görülmeye değer yerler arasında.
Küba’da Konaklama, Küba’da Yeme İçme
Be Live Havana Copacabana Hotel – Miramar
Hem uzun süreli kalacağımız hem de konfor ve güvenlik açısından ev tipi konaklama yani Casa yerine otel konaklaması tercih ettik. Miramar, daha çok konsoloslukların olduğu, yabancı diplomatların ve üst tabaka halkın villalarının olduğu semtteki otelimizden tüm yıpranmışlığına rağmen memnun kaldık.
Küba’ya gitmeden önce neredeyse aç kalacağıma emindim ama özellikle bu semtteki hijyenik ve lezzetli restoranlar sayesinde hiç de öyle olmadı. Günde en az iki kez tükettiğim pinacolada (Ananas ve hindistan cevizi sütü karışımı şekerli içecek, rom da eklenebiliyor), organik tavuk, deniz ürünleri ve vazgeçilmez İtalyan mutfağı ile Küba’da aç kalıp zayıflayacağız derken üzerine kilo da alıp dönüyoruz.
Ülkede şeker kamışı, tütün, kahve, birçok tropikal meyve yetişmekte ama başarılı kahve yapan mekana ben denk gelemedim. Neyse ki benimle dünyayı gezen Mehmet Efendi ve kahve makinam sağolsundu. 🙂
Varadero
Türkiye’den kalkıp da sadece deniz tatili için elbette 13 saatten fazla uçmazdım ama Karayipler’in ünlü ve de masmavi tatil beldesi Varedero’da Şubat ayında iki günlük güneş ve deniz molası çok iyi hissettirdi. Havana’dan 140 km uzaklıktaki 22 km uzunluğundaki sahilleri, her şey dahil konseptli otelleri ile özellikle Kuzey Amerikalı ve de Kuzey Avrupalılar’ın popüler tatil lokasyonlarından biri. Oteller elbette bizim her şey dahil A kalite otellerimizden değil ama denizin muhteşemliği, tropikal meyvelerin bolluğu ve insanların sıcaklığının yanında çok da umrunuzda olmuyor.
Pinar del Río
Havana’dan 160 km uzaklıktaki Pinar Del Rio, Küba’nın en bereketli topraklarına sahip tarım merkezi. Şehrin içinde tek katlı casaların (İspanyolca ev demek) oluşturduğu sokaklarda gezerken balkonda gördüğümüz teyzeye evini gezmek istediğimizi söylediğimizde hemen buyur ediyor ve ikram edecek bir şeyi olmadığı için yaşadığı mahcubiyet bizi ondan fazla üzüyor! Sakin, eski ve mutlu bir şehir Pinar Del Rio, anlamı ise Çamlıdere.
Uçsuz bucaksız tütün tarlaları, ilk kez gördüğüm tarçın ve kahve ağaçları, Havana’ya nispeten daha doğal insanları, eşşiz tabiatıyla benim Küba seyahatimin en haz aldığım yeri oldu. Karadeniz asıllı olup yeşile ve doğaya aşina ve de aşık biri olarak Vinales Vadisi’nin beni büyülediğini itiraf edebilirim. Vinales Milli Parkı bünyesinde yer alan Magote Dağları (Dünyanın ilk oluşumundan bugüne kadar ulaşıp, bir Vietnam Halong Körfezi’nde bir de burada bulunan), La Cueva del Indio adlı içinde teknelerle gezdiğimiz mağara, Mural de la Prehistoria adlı (120m x 80m) dünyanın en dev boyutlu yağlı boya tablosu, tütünün topraktan puro haline kadar uzanan öyküsü ve Küba gezisi boyunca en leziz kahveyi içtiğim çiftlik evi ile Pinar del Rio anılarımdaki yerini unutulmayacak bir şekilde alıyor.
Fidel Castro ölmeden gitmenin bana nasip olmadığı Küba, hep görülecek yerler listemde olmasına karşılık 2019 yılında kısmet oldu. Hızla değişen dünyadan payını fazlasıyla alıyor Kübalılar da. Eğer seyahat planlarınız arasındaysa ertelemeyin derim. Sağlıcakla gezenti kalın.